Günümüzde Bilgelik Mümkün mü?

GİRİŞ

Çalışmamızın konusu Epiktetos’a göre bilgelik. Her şeyden önce şu soruyu sorabiliriz: Bilgelik nedir? Bilgelik, mutlu bir şekilde yaşama sanatıdır; amacı mutluluğa ulaşmaktır. Mutlu yaşama “bilgi”sinden bahsettiğimiz üzere, elbette bu bilginin doğasını belirlememiz gerekir. Bunu yaparak, kolektif bilincin tahakkümünden kaçmış oluruz. Zira daha iyi bir davranış ya da daha iyi bir varoluş bilgisini yerleştirmek için, toplumsal grup disiplinin dayatmaların kurtulmak zorunludur. Böylece bilgenin, sahip olduğu bilgeliğin koşullarını özgürce belirlemek adına, her şeyden önce cemiyetle arasına mesafe koyma gerekliliği ortaya çıkar
Demek ki bu bilgi, bir etikten meydana gelir. Sonuç olarak bilge, bu “daha iyi hareket etme” ve “daha iyi var olma”yı mümkün kılan belli değerleri belirlemek durumundadır. Bunlar, her tür bilgeliğin esas değerlerini oluşturan erdem ve iyi kavramlarıdır. Bilge, bir kere etiğini tanımladı mı, bu etiği kendi iradesiyle benimser. Ama eğer, bilgeliğini cemiyete kabul ettirmek isterse, bireyin itaatini zorunlu kılan hukuk ve yasalar kurmak durumundadır. Aksi takdirde itaat ve yurttaşı erdemli kılan irade geçerliliğini yitirecektir. Peki, bu değerlerin mutlak ve evrensel olduğu söylenebilir mi, her durum için dayanak oluşturacak Erdemler ve İyi var mıdır? Başka bir deyişle, evrensel bir bilgelik mi, yoksa her biri diğerinden farklı olan çeşitli bilgelikler mi mevcuttur? Felsefe tarihine göz attığımızda, bilgeliğin tanımının gerçekten de bir filozoftan diğerine değişiklikler gösterdiğini fark ederiz. Sokrates, akla dayandırdığı sistemiyle, evrensel bir Bilgelik kurmak istemiş olmasına rağmen, felsefe tarihi bu girişiminin gelecekteki filozoflar tarafından benimsenmediğini kanıtlar niteliktedir. Sokrates ve Platon’un amacı, kavramların çeşitliliğinden kaynaklanan düzensizliği engelleyecek mutlak bir Bilgelik esas almaktı. Onlar için “Her şeyin ölçüsü sadece Tanrı’dır”, Protagoras’ın dediği gibi “İnsan her şeyin ölçüsü” değildir; çünkü bu ifade hakikatin bulunmadığı sonucunu doğurur, site devletindeki sorunların kaynağı böylelikle mutlak bir göreceliliğe dayanır. Ama eğer Platon’u desteklemeyip mutlak bir Bilgelik yerine bilgeliklerden bahsettiğimiz takdirde, farklı tür bilgeliklerin bir cemiyette bir arada ve barış içinde nasıl var olabildiklerini sorgularız. Eğer sofistler gibi, Platon’un bahsettiği yasaların yalnızca uzlaşılardan ibaret olduğu düşünülürse, cemiyetin bu yasalara saygı duyması nasıl sağlanır? Hakikati Tanrı ya da İyi tarafından kanıtlanmış bir tür bilgeliğe uymayarak bilge olmak mümkün müdür? Ve kişi kendi bilgeliğimi yaratıp ona boyun eğebilir mi? Başka bir deyişle, herkesin kendi ölçüsüne göre oluşturduğu bilgelik mutlu bir yaşam için yeterli midir? Platon ve Epilktetos’a göre, bilge olmak için, ruha yönelmek adına bedenden uzaklaşmak da gereklidir. Gerçek bir bilge sözde bedemsel, dünyevi zevklere ilgi göstermez, çünkü söz konusu zevkler ruhun hakikat arayışına engel teşkil eder. Ama bedene yönelik
bu kayıtsızlık, öte dünya adına, bu dünyadaki yaşantımızın değersizleşmesi değil midir? 1
Kişi, mutluluğu, sözde bir öte dünya için saklamak yerine, ona bu dünyada, hic et nunc ulaşmayı deneyemez mi? Doğrudan, hali hazırda mevcut bir mutluluğun reddi, birçok dinin ve çileci ahlak anlayışının acıklı ve olumsuz yönünü oluşturur. Ruh ve beden arasında kusursuz bir uyum oluşturarak yaşamak mümkün değil midir? Çalışmamız aracılığıyla, işte tam da bu soruları yanıtlamaya çalışacağız.


BİLGE VE TEMSİLLERİN DOĞRU KULLANIMI

Giriş bölümünde, bilgeliğin mutluluk ve iyi arayışına, böylece örnek bir davranış kurabilen bir etik oluşturmaya dayandığının altını çizmiştik. Diğer stoacılar gibi, Epiktetos da iyinin özünün, temsillerin doğru kullanımında yattığını düşünür. “Demek hakiki iyiyi sadece orada araman gerek. Bakalım, bir bitkide mi aramak istiyorsun? Hayır. Akıl yetisi olmayan bir varlıkta mı? Madem akıl yetisine sahip olan bir varlık söz konusu, neden bu yetiye sahip olmayanlarla arasındaki farkı yaratanda değil de başka yerlerde arıyorsun? Bitkiler temsilleri kullanmaz bile, bu yüzden onlarla ilgili iyiden bahsedemezsin. Demek ki iyi, temsillerin kullanımını gerektirir. Peki sadece bu mu? Çünkü sadece bu gerekliyse, hayvanların da iyiye ve böylece mutluluğa katıldığı sonucu çıkar. Ama bunu söylemiyorsun ve haklısın. Çünkü temsillerin kullanımına büyük ölçüde sahip olmadıklarına göre, bu kullanıma dair bilinç en azından onlarda mevcut değildir.”1 Bireysel, politik ve askeri, tüm çatışmaların kökemi bile temsillerin kullanımına dayalıdır. “Ilyada, temsiller ve bu temsillerin kullanımından ibarettir. Diyelim Alexander’a Menelaus’un karısını kaçırmak, Helen’e de onu takip etmek uygun göründü; ve Menelaus’un temsilleri, ona böyle bir kadından kurtulmanın avantajlı olduğunu hissettirdi, o zaman ne olurdu? Ilyada hatta Odysseia bile var olmazdı.”2 Bilge, mutludur ve her tür tutkudan muaftır çünkü sahip olduğu temsilleri idare etmesini bilir. “Tanrılar, bizi her şeyden üstün olana, her şeye hükmedene, yani temsillerin doğru kullanımına tabi kılmıştır, geri kalanlar bize bağlı değildir.”3 Sahip olduğu temsillerin yerinde ve doğru kullanımı sayesinde, Epiktetos hocası Epaphrodite’in işkencelerine direnebilmiştir. “Bacağımı kıracaksın diyordu olaylar felaketle sonuçlanana kadar devam eden zalim ustasına. Sana daha önceden söylemiştim demekle yetindi Epiktetos. Az önce bacağımı kırdın”4 Demek ki stoacı bilgeliğin ilkesi “Geri dur ve tahammül et” şeklindedir.

1 Epiktetos, Düşünceler ve Sohbetler, İkinci Kitap, 8 (1,2,3,4,5,6) 2 Düşünceler ve Sohbetler, Birinci Kitap, 28 s. 871 (12,13) 3 Ibid, I, 1, s. 809 (7) 4 Stoa Felsefesi, Brun s. 22
2 Bilgenin en büyük gücü temsillerin kullanımının yalnızca kendisine bağlı olduğu olgusundan köken alır. “Her kim her eylemin ölçüsünün bu eylemin kendisine görünüş biçimi olduğunu net olarak biliyorsa, (iyi ya da kötü olması fark etmez; eğer sahip olduğu temsil iyiyse kişinin kusurundan bahsedilemez; eğer kötüyse, zarar gören kendisi olacaktır. Çünkü hata ve zarar